Dışarıdan yemek söylemek çok pratik, çok hızlı, aman da ne kadar kolay gibi gelebilir kimi zaman. “Bir pizza söyleriz hallederiz yahu” ile başlayan o önü alınamayan dışarıdan söyleme günleri bir süre sonra bütçede deliklere, midede rahatsızlıklara, huzurda bozulmalara sebep olur. Bütün bunlardan kurtulup daha keyifli bir hayat sürmenin formülü bir sen, bir bıçak, bir de evde pişirmek.
İtiraf ediyorum, ne aile evinde ne üniversitede yalnız yaşadığım yıllarda mutfakta vakit geçirmedim. Kırk yılın başında yapıp, sonrasında da küfler oluşuncaya kadar dolapta yıllanmaya bıraktığım makarna (meğer makarnalar şarap gibi yıllanmıyormuş, bunu da böylece öğrendim) haricinde pek bir ilgim yoktu mutfakla. Keşke diyorum şimdi sahip olduğum keyfi o zaman alsaymışım da doğru düzgün yemek geçseymiş boğazımdan.
Yemek yapmakla ilgili, daha doğrusu erkeğin yemek yapmasıyla ilgili çeşitli görüşler olsa da bazılarının aklında erkeğin mutfakta işi olur muymuş diye geçiyor. SEN DELİ MİSİN ARKADAŞIM demek istiyorum kendilerine. Sırf bıçak kullanmanın makul karşılandığı bir yer olduğu için bile mutfakta vakit geçirilir. Öte yandan sen yemek yapmayı bilmeyen İtalyan mafyası üyesi gördün mü? (Ben çünkü hep Sicilya mafyalarının arasında büyüdüm sanki.) İlla demiyoruz karnıyarık yap, enginar haşla diye de keyif aldığın yemekleri yapabilecek kadar bilmekte fayda var bazı şeyleri.
Şimdi madem temel atıyoruz bıçaklardan girelim. Arkadaş bir bıçak seti alıyorsun falan içinden satır çıkıyor. SATIR! Satır ne lan? Benim günlük hayatımda satıra ne gibi bir ihtiyacım olabilir? Temelde üç tane bıçak iş görüyor. Bkz:
Adam olana çok bile. Yukarıdan aşağı bir şef bıçağı (elinden eksik olmasın), bir ekmek bıçağı (domatese falan bununla dalacaksın kafan rahat edecek) bir de soyma bıçağı (ıncık cıncık işlerle uğraşırken soymadır, çekirdek ayıklamadır falan bunu kullanacaksın). Gidip sete deli paralar verip sittin sene kullanmayacağın fileto bıçağı falan gibi şeyleri evde tutmaktansa paraya kıyıp bunlardan tek tek al daha güzel. Türkiye’de yapılanları var, yabancı markalar var, farklı versiyonları var, bütçene ve keyfine göre arar bulursun.
Aldın bıçakları, keyifler gıcır. Şimdi kesmeye geçmeden önce üç temel nokta daha var dikkat edilecek.
- Keskin bıçak daha güvenlidir. Her ne kadar Sezen Hanım yarim keskin bıçak diyerek yüreklerimizi dağladıysa da mutfakta keskin bir bıçak, körelmeye yüz tutmuş bıçaktan daha güvenli. Kesmek istediğini rahatça ve kaymadan kesebilirsin. Kör bıçakla bir ileri bir geri falan derken hop kayar bıçak sonra bir bakmışsın arkadaşlar sana “dört parmak Hüseyin” diye sesleniyor. Hoş bir lakap değil.
- Kesme tahtası adı üstünde tahta olsun. Tamam seramikler, camlar, metaller falan şekilli şüküllü ama tahtada hem daha rahat hareket edersin, hem bıçağın körelmez, hem de (lanet gelsin) o çirkin sesler çıkmaz.
- Bıçağını elde yıka. Şimdi bak bunu ben de yapmıyorum bazen ama daha uzun süre keskinliğini koruması için bulaşık makinesi yerine elde yıkamakta fayda var diyorlar. Ben onların yalancısıyım.
Şimdi geldik mutfak tezgahının başına. Öncelikle bıçağı sağlam tuttun. Nasıl tuttun? Şöyle tuttun:

Şimdi buradaki mevzu nedir? Sadece bıçağın sapından tutmuyorsun. İki parmağınla da bıçağı çeliğinden çimdiklemek suretiyle tutuyorsun. Daha sağlam tutmuş olacaksın ve dolayısıyla hakimiyetin de artacak bıçak üstünde.
Yasal olmayan uyarı: “Anam kolum ağrıdı”, “Böyle tutarsam üç güne kolum kopar” gibi cümleler duymayayım. Başta ağrır biraz kolun başın ama sonrasında alışırsın.
Bıçağı on numara tuttun. Sırada keseceğin neyse onu tutmakta var. Parmaklarının sana bağlı olarak hayatlarına devam edebilmesi için nasıl tutacaksın? Böyle tutacaksın:

Dört parmağını pençe şeklinde kıvırıp koydun üstüne sebzenin, baş parmağını da arkasına gizledin dört parmağının, oldu sana on numara güvenli tutuş.
Bu kadar tutuştan sonra Miyamoto Musashi de bize bir kesim göstersin bakalım.
Soğanın iki başından birini derini diğerini de temizleyecek kadar kes. Bir arada kalması gerekiyor soğanın o yüzden ikinciyi çok derin kesip de dağıtma.
Ortadan kestikten sonra soğanı hop diye soyuluyor zaten. Sonra önce dikey dikey kes. Sonra da enine enine keserek bir ızgara görünümü oluştur. Yazması yapmasından kolay ama bir iki seferden sonra oluyor. Sonrasında da tepesinden dilim dilim aşağı vur bıçağı gelsin soğancıklar.
Bir de son hile verelim. Kesip, doğrayacağın sebzeler falan hep yuvarlak malum. Onların sırtlarına ufak bir kesik atarak bir parçalarını ayır, kendine düz bir zemin elde etmiş olacaksın böylece. Hem sebze, meyve yerinde sabit kalacak hem parmaklar güvenle hareket edecek.
Lock, Stock and Two Smoking Barrels filminde Soap karakterinin dediği gibi; “Silahlar gösteriş içindir, bıçaklar ise profesyoneller için”.

Varsa ekleyeceğin şeyler at yoruma bakalım duruma.
[mailerlite_form form_id=8]