Derdimiz büyük! Göbekler! Kadını, erkeği fark etmeden tek derdimiz şu göbeklerden kurtulmak. Onlarca egzersiz, onlarca diyet, binlerce niyet derken o göbekler bizimle birlikte gezmekten vazgeçmiyor. Göbeğin büyüğü, küçüğü de fark etmiyor. Her türlü can sıkıcı bir görüntü sunuyor. Gömlek giysen sıkıntı. Tişört giysen daha büyük sıkıntı. E iş göbekle kalmıyor. Her taraf büyümeye başlıyor bir süre sonra. Derken ne giyinmekten ne soyunmaktan keyif almaz oluyorsun. Tamam demiyorum hepimiz sokakta Yunan tanrıları gibi gezelim ama o göbekten kurtulmayı tercih edebiliriz sanırım.
[DEV ÖNEMLİ NOT: Bundan sonra söyleyeceğim, yazacağım, anlatacağım konu üzerinde kesinlikle uzman değilim. Kendi işime yarayan sistemleri ve araştırmalarımı paylaşacağım. Sağlıkla ilgili bu konular şakaya gelmez. Sakın herhangi bir blogda/sitede okuduğunuz şeyleri denemeye kalkmayın. Diyetisyenler, beslenme uzmanları, doktorlar size her konuda yardımcı olacaklardır. Sağlığınızı tehlikeye sokacak beslenme alışkanlığını değiştirici adımlar atmayın. Bu yazı benim şahsi tecrübelerimin bir toplanmasıdır. Yol gösterici değildir.]
Diyet Neydi? Diyet Eziyetti
Şimdi bir defa şunu bir netleştirelim. Diyet dediğin şey, bizde farklı bir anlamda kullanılıyor olsa da aslında beslenme alışkanlığı demek. Fakat bizde niyeyse bir anda eziyete dönüşüyor. Hemen kasılmalar başlıyor, Pazartesi başlarım deniyor, bir kereden bir şey olmaz deniyor sonrasında diyet yine yalan oluyor ve göbecikler bir sonraki düğünde atılmak üzere yerlerinde bekletiliyor. Hele bir de işin içine kalori hesabı girdiği zaman eziyet katlanıyor. Lisede matematikten çakan koca bir toplum besin değerleri etiketlerini okurken gözlerini bozuyor, hesap yaparken hayattan soğuyor netice itibariyle de isyan edip kendini böreğe, lahmacuna veriyor. Çünkü lahmacunun üzerinde besin değeri yazmıyor.
Ben de göbeğimden kurtulmaya karar verdiğim zaman bu amansız girdabın içine gireceğimi düşünüyor ve titriyordum. Zaten çalışan eden insanlarız, yeri geliyor ekmek arası bir şeyler atıyorsun öğle arasında yeri geliyor ofiste bir doğum gününden pasta geliyor önüne. Kalorisiyle falan uğraşmak zor.
Bir de öte yandan “abi kuş kadar yiyorum ama bir kilo bile veremiyorum”lar, “su içsem yarıyor”lar falan havada uçuşuyor bizde. Bunları duydukça iyice çekiniyor, göbeğimle de mutlu olabileceğime inanmakla, “la saçma sapan konuşmayın” diye Behzat Ç. atarı yapmak arasında gidip geliyordum.

Paleo? Bulletproof? Ketogenic Diyet?
Sonra geldi işin dert kısmı. Ne yapacaktım? Malum her kafadan bir ses çıkıyor, herkes başka bir şey diyor. Bir gün Dukan diyorlar, sonra yok o kötü Karatay yap diyorlar. Bu dünyaya, ışık yılı ötede olan bir insan olduğum için kalkıp da birini ötekine, ötekini de berikine tercih edemedim. Gittim kuzenimle konuşmaya. Kendisi sporcu, maşallah tank gibi çocuk. Üniversitesini okudu falan. Dedim kardeş sen bana bir anlat bakalım nasıl olacak bu işler. O da meğer bu soruyu bekliyormuş, dedi ki: “Paleo!” Bunu dedi bir 20 gün kesintisiz yapacaksın, sonrasında duruma göre bakacağız, üç günde bir diyeti bozacaksın. Dedim krallar gibi. Kafayı yormuyorum hemen dalıyorum.
Paleo Diyeti Nedir?
Paleo diyeti ile internette de, basılı olarak da sebil gibi içerik var. Kitaplar, siteler ne ararsan. Daha detaylı bilgilere erişebilirsin oralardan ama kısaca diyorlar ki Paleolitik (Yontma Taş Devri) insanları ne yiyorsa, nasıl besleniyorsa sen de öyle besleneceksin. İyice basite indirgersen et ve sebze yiyeceksin diyor. Karbonhidrat yok yani. Şeker, ekmek, bakliyat, pilav, makarna yok, meyve yok (çok az ve belirli bir ikisi hariç). O da yetmezse alkol de almıyorsun bu sürede.
Sonra ben bu işe başlamadan, aklıma tam yatmadı çünkü, başladım araştırmaya. Bu sefer “pompalanan” paleo diyetinin aslında hatalı bir yapısı olduğunu buldum. [Pompalanan diyorum zira popüler hale getirildikçe işin tadı kaçıyor. Gerçekten o dönem insanları gibi beslenmek başka bir iş. Kendin avlan o zaman derler adama.] (İzlemek isteyenler için) Fakat bir taraftan da aklıma da yatıyordu bu iş. Karbonhidratı kesince zayıflamak işten bile olmayacaktı. Ama yeterli olacak mıydı peki bu iş?
Bu sefer de kuzenime dedim ki: “Peki ne beklemeliyim bu diyete başladığımda?” “Ooo” dedi. “Baş dönmesi, el titremesi, halsizlik, mutsuzluk” dedi. Dedim ki: “Kardeş, al sana silah sık kafama, göbeğim benimle kalsın” Böyle diyet olmaz olsun. Hayat ışığı içimden çıktıktan sonra göbeğim gitse ne olur.
Çünkü haklıydı. Beden dediğin şey şekerle çalışıyor. Beyin de keza. Kan şekeri diye bir durum var. Hormonlar var içeride. Sen bedene mazot vermezsen o beden nasıl hareket etsin? Etmez. Protein her ne kadar canını yediğim bir besleyici olsa da, bedeni tek başına kesmiyordu. Başka bir şey daha lazımdı.

Bulletproof Diyeti Nedir?
Araştırmanın dibi yok tabi. Baktım ettim derken karşıma Bulletproof diyeti çıktı. Sevdiğimiz bir abi olan Dave Bey diyor ki kardeş paleo iyi güzel de bünyeye şeker sokmayacaksan yağ sokacaksın. Hani bu bir ara meşhur olmuştu “Bulletproof Coffee” diye, tereyağlı kahve, o işte bu. Bu diyet de yine temellerini paleo’dan alıyor ancak farklar var tabi işin içinde. Bunlardan en temeli de yağ. Hayatı İskender tadında yaşayanlar için bire bir. (İncelemek isteyenler buraya)
Bu diyeti de incelerken karşıma çıkan diğer bir terim de ketosis/ketogenic diyet/keto diyeti. Temel biyoloji bilgilerini hatırla; ne vardı? Karbonhidrat – Yağ – Protein. Bunlar da vücuda enerji vermek için sırasıyla parçalanıyordu. Önce karbonhidratlar sonra yağlar sonra proteinler. Karbonhidratın fazlası, şekerin fazlası diyelim, glikojen olarak depolanıyordu vücutta. Bu da bizim yağ yakmamıza engel oluyordu. Bu durumda vücuda şöyle bir şekil yaptırmayı öneriyorlar. Diyorlar ki eğer sen karbonhidratı kesersen tamamen, iki gün içerisinde vücudundaki tüm şeker bitmiş olur. Bundan sonra da vücudun stres altında olduğuna inanıp farklı bir yönteme geçer. Yağları parçalayıp keton denilen yapıyı ortaya çıkartır ve bu ketonlar da senin vücudunun ve beyninin çalışması için gerekli olan enerjiyi sana sağlar. Bu sayede de kilo verirsin. [Science bitchez!] Fakat işin durumu şurada, eğer sen günlük yağ ve protein alımını yeteri kadar yapmazsan bu sefer kas kaybı da başlayacaktır. Dolayısıyla kalıp kalıp tereyağına hello de. (Çiçek yağı, mısır yağı falan zaten yalan onu unut.)
Bu iş benim aklıma yattı sonra da dedim ki deneyelim.
15 Gün Sıfır Karbonhidrat!
Aslında 20 gün yapmam gerekiyordu ama ara vermem gerekti. Dolayısıyla 15 gün kesintisiz olarak söyleyeceğim. 15 gün boyunca temel besinimi protein olarak ayarlayıp, karbonhidrattan tamamen uzak durdum. Meyvenin içindeki minnak şekercikten bile uzak durdum. Zaten inanılmaz şeker seven bir adam değildim. Çaya, kahveye falan şeker atmayı keseli bir beş altı yıl oluyordu. Tek sıkıntım ise ekmek, makarna, pilav, hamur türevleriydi. Hayatımın büyük çoğunluğunda sabah kahvaltılarımı açma ile yaptım ben, kolay değil benim için bunu değiştirmek.
Kahvaltılarım haşlanmış yumurtaya, atıştırmalıklarım çiğ bademlere, alkol isteklerim de limonlu taze naneli sulara dönüştü. Bunun dışında da çok dramatik bir değişim olmadı. Elbette ekmek yemiyordum ama masadan aç da kalkmıyordum. Çok acıkırsam bir bardak su, biraz badem falan derken geçiyordu. Kahve zaten her daim benimle o yüzden oradan da yardım alıyordum tok hissetmek adına.
Bir iki gün biraz garip geldi bu durum. Fakat sonra alıştım. Eskisinden daha çok yemek yiyordum, sürekli ağzım çalışıyordu. Fakat ağırlık hissetmiyordum. Hele öğle yemeklerinden sonra çöken o rehavet, ya da akşam yemeği sonrası rehaveti kalmamıştı. Gayet dinç bir şekilde geziniyordum ortalarda. Eskisinden daha da dinç sayılırım.
Uykum düzene girdi. Daha temiz uyuyordum. Tabi bunun bir kısmı alkolü de komple çıkartmaktan kaynaklıydı belli ki ama yine de bu diyetin de bir parçası olarak yaptığım için bundan da bahsetmeden geçemeyeceğim.
Ve asıl bomba, gayet ciddi bir ay içinde 3 kiloyu ve göbeğimi alıp gitti. Pantolonlar bol gelmeye başladı gittim kemere delik açtırdım. Düşün. Ne açlık çektim, ne kalori saydım, ne hayat zehir oldu.
Tabi benim büyük avantajlarım vardı. Birisi et sever olmam diğeri de çok az şeker kullanan bir insan olmamdı. Ayrıca tabi 15 gün sonra da karbonhidratımı aldım. Sonra tekrar 3 gün kestim, sonra tekrar, sonra tekrar kestim falan. Dolayısıyla kısa dönem dişimi sıkıyormuşum gibi oldu. Yapılmayacak iş değil.
Kapatalım Uğurcum!
Dediğim gibi bu benim işime yaradı, beni bozmadı. Sen yapmaya kalkarsın işe yaramaz, zararlı olur. O yüzden diyorum burası bir deneyin sonucunu paylaştığım, yolculuğu anlattığım bir durum. Doktorunla görüşmeden, diyetisyene gitmeden falan kalkıp da böyle işlere girişme. Ben halimden memnunum şimdi. Sırada spora dönmek ve verdiğim yağcıkları, kascık olarak almak var. Baktım olmuyor, baklavaya böreğe doyarım ben de en kötü. Nedir yani?
Şeker hepten kötü mü değil mi tartışmasına da şöyle bir link bırakayım zira o kadar kötü bir tarafı yok işin. Kötü olan işlenmiş yapılar aslında. Yukarıda verdiğim youtube linkinde de izlersen benzer bir bilgiyi orada da göreceksin.
Senin bana söylemek istediğin, eklemek istediğin bir şeyler varsa bir tepsi su böreği ye, yedikten sonra tepsinin içinde bana ulaşabileceğin adresi göreceksin. Oraya gelirsin konuşuruz. Ya da Facebook, Twitter ve Instagram üzerinden erişebilirsin.
[mailerlite_form form_id=8]