(Yeni yazarımıza merhaba deyin canlar. Okan Kavurga, bundan sonra Beylik Mevzular’da yazılarıyla karşınızda olacak. İlk yazısı ile sizleri baş başa bırakıyoruz. Sevgiyi esirgemeyin.)
İş olsun, tatil olsun, uzaktaki akrabaları ziyaret etmek olsun, mile high cluba girme denemeleri olsun… Sebebi ne olursa olsun hepimiz bir uçağa öyle ya da böyle biniyoruz. Tamam biniyoruz da, inerken binerken binbir türlü hengame yaşıyor, adeta bütün bu süreci bitmek bilmeyen bir çileye çeviriyoruz. Bugün buna bir son veriyoruz.
Takımdan ayrı düz koşu: Bavul hazırlamak
Yalan yok, eskiden 1 haftalık tatil için 1 aylık bavul hazırlardım. O da lazım olabilir, şunu alalım akşamları serin olur, banyo terliği yoktur şimdi otelde falan filan derken bir bakmışım göçmen belgeleri doldurmama sadece bir fön makinası uzaklıktayım. Hata! Hepsinden önce önerim şu; birbirleriyle rahatça kombinleyeceğin kıyafetlerini al. Zaten akıllı bir gardroba sahipsindir, değilsen de ol. Şimdi tek yapman gereken o gardroptan üç beş tane kıyafet seçip yerleştirmek.
Pro tip: Biraz da boş alan bırak. Dönerken hediyelik eşyadır, hanıma altı metrelik Toblerone’dur, yeğenlere oyuncak, dayıya viskidir derken bir dünya çeri çöpü elinde taşıyıp amelelik yapma.
Pro tip 2: Bavulunun dışında, bir de yanında el bagajı ayarında bir çantan olsun. Ben genelde postacı çantaları tercih ediyorum. Hem uçuş günü pasaporttur, bilettir, kıldır yündür bunları taşırsın, hem de tatildeyken fotoğraf makineni, not defterini, eğer hâlâ Google Maps’i keşfetmediysen haritanı falanını filanını içine doldurursun.
Pro tip 3: Patron kızacak ama, o gün kemer kullanma. Ya da kemerini çantanda taşı. En az iki kere güvenlikten geçeceksin ve çok açık söyleyeyim; bir sıradaki tüm adamların herkesin gözü önünde kemerlerini çıkartması, o kadar da beyefendi bir görüntü değil.

Havaalanına giriş
Şu konuda bir anlaşalım; havaalanı geç kalabileceğin bir yer değil. Benzer bir şekilde hiçbir zaman “fazla erken” gidebileceğin bir yer de değil. İdeal formülü veriyorum; “uçuş saati – 2”. Birinci güvenlikten geçmen 15-20 dakika, harç pulu alman da bir 10 dakika yer yoğunluğa göre, check-inini tabii ki online olarak yapmışsındır sen, başka türlüsünü kabul etmezsin ama ona rağmen kemiksiz bir 20 dakikası var o işin. Pasaport kontrolüne de bir 15 dakika verdik, ikinci güvenlikten geçme faslına da 10 desek 70 dakika eder. Yani hacım, sen istesen de istemesen de en az 1 saatini havaalanının içerisinde geçireceksin. Önemli olan bu 1 saat içerisinde akıllı seçimler yapmak.
Hata 1 – İlk gördüğün kuyruğa atlamak
Kuyruktaki insanlara bak ve amaçlarını kestirmeye çalış; tatil mi, iş mi? İş için yolculuğa çıkanların daha fazla olduğu kuyruğa yapış. Hepsi el bagajı seviyesindedir, goygoy yapacak vakit ya da takatleri yoktur ve hızlı hareket ederler. Bavulunda 2 litre lahana turşusu olan yurdum ailesinin arkasında beklemek istemezsin, onlar her zaman en yavaş hareket eden, en sorunlu ve sana en çok zamanı kaybettirecek olan yolculardır.
Hata 2 – Starbucksing
Buna sadece Starbucksing diyebiliyorum, çünkü en çok Starbuckslarda başıma geliyor bu hadise. Önünde altı milyon insan var, ne içmek istediğine karar vermek için gerçekten çok fazla zamanın var ve sen hâlâ kasaya geldiğinde “Öhhhmmm…vayt çaklıt moka mı önerirsiniz yoksa espıresso fırappaçino mu?” diyorsan senin ihtiyacın kahve değil, iyi bir dayak. Dolayısıyla güvenlikten geçerken Starbucksing sendromuna yakalanmamak için dikkatli ol. Sırada senden önceki altı kişi de eşyalarını plastik kutulara yerleştiriyor, cep telefonlarını kullanmayı bırakıyor, bavullarını yatay bir şekilde x-raye koyuyorsa…bil bakalım senden de ne yapmanı isteyecekler?
Aynılarını.
Biraz cevval ol, boş boş beklemek yerine al kutuyu kafana göre doldur. Böylece toplanırken de neyin nerede olduğunu bilmenin getirdiği huzuru tadabilirsin.
Hata 3 – Online check-in yapmamak
Eminim sen online check-in yapıyorsundur, ama olur ya yapmayan bir “arkadaş”ın vardır, onu bilgilendireyim ben. Uçuştan 48 saat önce biletini aldığın havayolu şirketinin sayfasının “online check-in” yazan bölümünden işlemini tamamla. Yerin belli, yurdun belli, koltuğun belli, “Ben yarın bu uçağa biniyorum, kaptana haber verin” diyorsun. İnan faydası çok büyük. Aksi takdirde normal check-in sırasında olacaksın demektir ki orada önünde teknoloji ile daha az haşır neşir insanlar olacağını öngörürsek, bekleme süren artacaktır.
Hata 4 – Ortalığı yangın yerine çevirmek (üstelik gerek yokken)
Pasaport sırasındasın, önündeki beyefendinin ensesindeki benin içinden çıkmayı başarabilmiş o özgürlüğüne düşkün kıla son 15 dakikadır bölünmeyen bir odakla bakıyorsun ve sıranın en önünde bir hengame kopuyor. Biri görevliye bağırıyor, “Hayret bir şey kardeşim”ler havada uçuşuyor ve küfrede küfrede sıranın sonuna doğru yürüyor. Kuvvetle muhtemel çıkış harcıyla verilen pulu almayı unuttu ve işlemlerine yeniden başlamak zorunda. Tam bu olurken yanından 12 kişilik aile sırayı adeta Doğu ve Batı Almanya gibi bölerek geliyor ve senden öne geçmek için izin istiyor, çünkü uçuşlarına sadece 8 dakika kalmış.
Şimdi; bu bir beyefendilik testidir. Önce şunda mutabık kalalım. Uçuşuna 8 dakika kaldıysa zaten o uçuş kaçar, çünkü istisnalar olsa da, genelde boardingin son 30 dakikasında uçağın sahibi gelse içeri giremez. Karşınızdakinin bilerek, isteyerek ve yanına kalacak şekilde yalan söylediğini bilmene rağmen ona yol veya yer vermek seni eksiltir mi? Bunu biraz enine boyuna düşünmen gerek. Ben alttan alta biraz enayi gibi hissetsem de, böyle pozisyonlarda karşı tarafa yardımcı olurum. Çünkü ben zaten hazırlıklı ve geniş bir zaman penceresinden bakarak havaalanında olan kişiyim, o belli ki değil. Benim uçağı kaçırma ihtimalim yok, onun var. O tamamen yalan söyleyip şark kurnazlığı yapıyor olabilir ama ya yapmıyorsa? Sırf egom için bir ailenin sömestr tatilini riske etmek bana yakışan bir hareket mi?
Manners maketh man, hocam. Bu işler biraz böyle yürür. Ha ama bavul beklerken zart diye geldi önüne mi girmeye çalıştı, ya da başka bir itlik serserilik mi yaptı? Eldivenlerin çıkart ve düelloya başla, o kadar da uzun boylu değil.
Hata 5 – Havaalanından herhangi bir şey satın almak
Karşıma havacılık lobisini alma pahasına; yapma güzel kardeşim bunu. Dövizini havaalanında alıyorsan tatilini 1 gün kıstın demektir, inanılmaz kur zararı yaşarsın. Acıkacak mısın ya da susayacak mısın? Bir gece önceden postacı çantanın içine küçük bir sandviç, bir portakal suyu koy dursun. Hediyelik eşya alışverişini gittiğin ülkede yapmadın ve dönüş havaalanında abuk subuk bir t-shirte 30 euro mu vermek üzeresin? Bak bu sonuncusu sana müstehak, çünkü hazırlıksız hareket ediyorsun. İlla demiyorum ki havaalanındaki dükkanların önüne siyah çelenk bırak, ama şunu da bil; havaalanına en yakın tost yapan yer 45 dakika uzaklıkta ve havaalanındaki herkes o trafiğe giremeyeceğini biliyor. Bunun üzerine bir de operasyonel masraflar, kira, kur farkı vs girince bir anda bir tost için 20 lira istenebileceği bir evrende buluyorsun kendini. Elbette açlıktan da ölmeni istemem, hele bir de rötar olduysa birkaç bira sonrası zaten ödediğin hiçbir fiyata bakmamaya başlıyorsun ama yine de akıllı olmakta fayda var.
Uçuş mevzusu budur brozilla. Artık benim diyen pilottan daha hazırlıklısın, bayılsa uçağı sen kaldırırsın. Olur ya, sürç-i lisan ettiysem affola. Kafana takılan bir şey olur, Okan sen haksızsın ve sana laflar hazırladım dersin ya da başka bir mevzu vardır, yorum kısmı aşağıda. Facebook, Twitter, Instagram zaten hep emrine amade.
[mailerlite_form form_id=8]