Geçmiş zaman, tam hatırlamıyorum şimdi birisiyle konuşuyorduk. Söz kitaplardan açıldı, ben de o sırada nasılsa herkes okumuştur masadaki falan diye 1984 kitabından bahsediyorum. Sonra baktım ki okumayan arkadaşlar varmış masada. Şimdi onun okuduğunu da ben okumamışımdır, olur öyle şeyler. Herkes her kitabı okumasın ona da tamam. Ama yani ne bileyim sanki 1984‘ü, Cesur Yeni Dünya‘yı, Biz‘i falan bir okuyup kenara koymuş olmak gerekiyor gibi geliyor bana. Kafa açıyor zira o kitaplar. Kitapları listelemektense yazarları listeleyelim istedim.

George Orwell
1984’ü mü öveyim, Hayvan Çiftliği’ni mi öveyim, neyi öveyim? Şimdi sen kalkıp insanlara gerçeği hart diye verdiğinde bir ton tepki alırsın. Yok öyle değil, böyle değil, aslında şöyle de aslında böyle diye. George beyler ne yapıyorlar burada? Hiç çaktırmadan, sanki bir hayal alemini tasvir ediyormuş gibi kitaplar yazıyor. Sonra diyor Yenikonuş, sonra diyor 2+2=5, sonra diyor düşünce polisi, diyor komuşunu ihbar et, diyor Büyük Birader… Sonra sende bir kafa açılması oluyor, “lan!” diyorsun kendi kendine “adam masal mı anlatıyor yoksa bir şeyler mi söylüyor?”. Sonra bir kıllanma geliyor üstüne. Kolay kolay da gitmiyor.

Aldous Huxley
Bu beye ne demeli peki. Yememiş, içmemiş yazmış adeta. Cesur Yeni Dünya, Algı Kapıları, Ada… Adam niyet etmiş senin kafanı açacak. Kurguyla olmadı mı? O zaman makale yazar. O da mı olmadı? Dur bir gezi yazısı yazayımcılık yapar. O da mı kesmedi? Hop, hemen bir senaryo yazayım da ekrandan izlensinlercilik yapar. Efendim adam yazıyor, durduramıyoruz. Cesur Yeni Dünya’da mesela kullandığı insanların isimlerine bakıyorsun, bir anda diyorsun ki: “yahu ben bu isimleri bir yerden tanıyorum”. Sonra “tandığım isimler varsa ve tanımadıklarımı da görüyorsam, büyük ihtimalle bu insanlar da birileridir” diyorsun ve onları araştırıyorsun. Bir anda kendini onlarca önemli figürü araştırırken buluyorsun, kafalar açılıyor. Sırf yazdıklarıyla kafa açmakla kalmıyor aynı zamanda kitabına koyduğu isimle de başka dünyalar sunuyor sana. Misal Cesur Yeni Dünya ismini William Shakespeare’in Fırtına isimli oyunundaki bir replikten alıyor. Sen de ne yapıyorsun tabi? Bir merakla gidip Shakespeare okuyorsun, derken olaylar gelişiyor.

Isaac Asimov
Ben senin canını yerim Asimov. Hastayım sana Asimov. EF-SA-NE kitaplar çıkartmasının yanında, bir de üstüne başka yazarlara, hatta bilim insanlarına kurallar bırakıyor. Misal Üç Robot Yasası. Baba tertemiz bir şekilde robotların kurallarını ortaya koyuyor ve sonrasında gelen insanlar da bunu kabul ediyor. Daha ne olsun arkadaş? Öte yandan bilim kurgu kitaplarının yanı sıra yazdığı popüler bilim kitaplarıyla da içimizi açıyor. Yetmiyor terimler buluyor o terimler sonraları da kullanılıyor. Misal Vakıf serisinde kullanılan “psikotarih”. Ayrrıca sen ne güzel serimizdin Vakıf. Ancak benim için yeri apayrı olan bir kitabı vardır ki, bahsetmezsem olmaz. Sonsuzluğun Sonu isimli bir kitabı var Asimov’un. Bulduğun yerde kaçırma al, oku. Spoiler vermeden övemeyeceğim o yüzden sadece: All the Talk Of the Market cümlesini şuraya bırakıyor ve kaçıyorum. Asimov’un herhangi bir kitabını alıp da hüsrana uğramak imkansız gibi.

Ahmet Hamdi Tanpınar
Maşallah deyin tahtalara vurun. O ne güzel bir dil, o ne güzel hikaye örgüsü, onlar ne keyifli romanlar. Bir soru soruyor sana yıllar öncesinden bugün kafan bulanıyor. Bir ilişkiyi anlatıyor sana, sanki senin başına geliyor, sinire kesiyorsun. Bir masal anlatıyor sana, sanırsın gerçek. Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü çok başka kitaplar. Huzur’un yeri hele apayrı bende. 2. Dünya Savaşı öncesi, Cumhuriyet sonrası, arada kalmış insanlar, ilişkiler, İstanbul, değişen kültürler… Bir dönemi netleştirecek kafanızda. Misler gibi olacaksınız. (Askerdeyken bir komutanım bana hediye etmişti Huzur kitabını, diğer tavsiyelerinin yanında. Ona da tekrar teşekkür edeyim buradan.)

İhsan Oktay Anar
Fantastik edebiyat romanlarını okuması eğlenceli olsa da yazması hiç o kadar kolay değil. Bir anda saçma sapan bir şey haline gelebiliyor yazılanlar. Fantastik edebiyatı okuyanlar da genellikle yabancı yazarların kitaplarıyla başladıkları için ülkemizden çıkan yazarların ilk rakipleri bir anda Tolkien falan oluyor. Şimdi hal böyle olunca da başka kültürlerin öğelerini devşirdiğinde çoğunlukla oturmuyor. Bunların arasından sıyrılarak muazzam işler çıkartan bir yazar geliyor sonra. Puslu Kıtalar Atlası olur, Suskunlar olur, Amat olur, hepsi olur. Kendi dilini oluşturuyor, bildik kültürel öğeleri ekliyor, keyifli bir hikaye oluşturuyor, ondan sonra veriyor coşkuyu. Sen de kitapları okuyup bir oh çekiyorsun. Yine kitabın içinde anlattıklarını, karakterleri tek tek incelemek istiyorsun. Derken yine o kafa açılıyor. Yeteri kadar övülmüyorsa çevrenizde İhsan Bey, övün, övdürün, hakkıdır.

Philip K. Dick
Ödüle doy be adam! Hugo’ysa Hugo, Nebula’ysa Nebula! Bilim kurgunun en güzel örnekleri ellerinden çıkmıştır Philip Bey’in. Kitap olarak kalsalar yine iyi. Üstüne bir de bunların üzerinden filmler çekildi. Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?, Karanlığı Taramak, Yüksek Şatodaki Adam, Azınlık Raporu (öykü), Paycheck (öykü) gibi “hey maşallah aslanıma ne fikirler var sende” dedirtecek kitapları, öyküleri var. Bilim kurgu, alternatif tarih, aklına ne gelirse var Philip Bey’in yazılarında. Yalnız uyaralım, bağımlılık yapıyor kendileri. Öyle bir kitabını okudum kaldırdım kenara diyemiyorsun. (Bir de çevirileri o kadar başarılı(!) ki, gidip yabancı basımlarını da okumak istiyorsun. Çok dertliyim bu konuda ama konuşmayacağım. Eğer mümkünse yabancı basımlarını temin edin. Yoksa da sıkın dişinizi Türkçe basımlarını okumaya gayret edin.)

Bonus: Kafa Açanların Kafasını Açan Yazar – Yevgeniy Zamyatin
Biz diye bir kitap çıkıyor ortaya. Yıl 1920, Rusya. 1921 yılında ülkede basımı yasaklanıyor, ta ki 1988 yılına kadar. Ancak 1924 yılında diğer İngilizce’ye çevriliyor ve İngiltere’de basılıyor. Sonra 1984 ve Cesur Yeni Dünya yazarlarımız bu kitaptan esinlenip kendi kitaplarını üretiyorlar. Sonuç: 1984 ve Cesur Yeni Dünya klasik olurken, Biz biraz daha geri planda kalıyor. Her üründe olduğu gibi yine en önemli öğelerden biri de lokasyon. Eğer Zamyatin zamanında baskı altında kalmasaydı, eğer basıldığı zaman dünyaya sesini duyurabilseydi, eğer başka bir ülkede olsaydı, belki biz bugün öncelikle ondan bahsediyor olacaktık. Ama yine de kıymeti yıllar sonra da olsa bilindi. Kafa açanların kafasını açan yazar olarak gönlümüzdeki yerini oluşturdu ve oturdu. Saygılar. (Yine belirtelim, Huzur kitabını öneren komutanım aynı zamanda bu kitabı da önermişti. Hak geçmesin.)

Daha uzatmayayım. Senin de aklına gelen, “şu yazar da fena kafa açıyor” dediğin yazarlar varsa at yoruma. Olmazsa yaz Facebook‘tan ya da Twitter‘dan. İsyan et bana “bunu nasıl atladın be insafsız” diye.
[mailerlite_form form_id=8]